'Korku başlı başına bir sultanlıktır ve tüm sultanlar ona sığınır…”
Moğol istilası altındaki toprakların genç ve yakışıklı sultanı, muhkem bir dağın içine oyulmuş sarayında kafes hayatı sürmekte…
Tüm sultanlığın hâkimiyeti, babasını ve ağabeylerini katlederek henüz çocuk yaştayken onu başa geçiren muhteris başvezirde...
Halk, bir yandan Başvezir’in diktası altında ezilirken, bir yandan da Moğol zulmüyle canından bezmiş halde...
Kapatıldığı kafesin ardında, dünyaya karşı büyük bir merak duyan genç sultan ise bu makûs kaderi değiştirmeye kararlı...
Bir gece kalenin gizli tünellerini bulacak ve her gece tebdil-i kıyafet şehre inmeyi başaracak. Sultanı olduğu toprakları keşfederken kadim dostluklara, baştan kara sevdalara, yepyeni dünyalara yelken açacak…
Tanıştığı yaman bir Türkmen delikanlısını dost, tüm dünyayı arşınlamış Venedikli bir seyyahı yoldaş, bilge ve ihtiyar bir dervişi mürşit ve asi bir Türkmen kızını yar saydığı vakit, kendisinin ve sultanlığın kaderi sil baştan yazılacak. Çünkü yeni dostları, ona karşı planlanan bir isyanın elebaşları...
Bir yanda tahtı ve sultanlığı, diğer yanda dostları ve aşkı…
Dilemmalar içinde yaralı bir sevdanın, uçurumlarla bilenmiş hırpani bir isyanın ve Kaf Dağı’na meftun canhıraş bir umudun romanı…
Alp Arslan Akman’ın kaleminden, Moğol istilası altındaki 13. yüzyıl Anadolu’sunda kurgulanmış bir distopya; Güneş’in Sultanlığı.