Tükendi
Gelince Haber VerKeşkül Dergisi 28. Sayı
Sultânü’l-Evliyâ Ahmed Er-Rifâî-m
Vârisü’l-Enbiyâ Ahmed Er-Rifâî
Fahr-i Kâinât Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in nurlu soyundan gelen Seyyid Ahmed er-Rifâî Hazretleri’nin Irak’ın Vâsıt şehrinde XII. yy’da tesis ettiği Rifâiyye yolu; zaman içinde başta Orta Doğu olmak üzere dünyanın dört bir tarafına ulaşırken, XIII. yy gibi erken bir tarihte Anadolu’da; Kayseri, Samsun güzergâhını takip ederek bu coğrafyayı mayalayan ilk tarîkatlardan biri olmuştur.
Hazret-i Pîr Seyyid Ahmed er-Rifâî’nin, hacdayken birçok insanın şehâdetiyle Efendimiz (s.a.s.)’in bizzat elini öpmüş olduğu bilinmektedir. Bundan dolayıdır ki, hemen hemen bütün tarîkler, ayrıca Rifâiyye tarîkiyle teberrüken bir alâka kurmuşlar ve böylece Efendimiz (s.a.s.)’in feyzine mazhariyyeti ümit etmişlerdir.
Muhyiddîn Şekûr, Rifâiyye tarîkatı üzerine düşüncelerini ‘idrak ve aşk’ minvalinde kaleme aldığı yazısıyla bu sayıya katkıda bulunurken; Doç. Dr. Hayri Kaplan, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e bahşolunan Kevser’in bereketli kollarından birini, Seyyid Ahmed er-Rifâî Hazretleri’ni anlatıyor.
Prof. Dr. Necdet Tosun; 'Yûnus Emre ve Hacı Bektâş Velî Hazretleri hangi tarîkata mensubdur?” sorusuna cevap verdiği yazısıyla güvenilir, kadîm kaynakları incelemenin ehemmiyetine dikkat çekiyor.
Doç. Dr. Hür Mahmut Yücer, tarîkatın XIX. yy’da Osmanlı coğrafyasındaki yükselişini dikkat nazarlarımıza verirken; Prof. Dr. Mustafa Kara ise Rifâiyye’nin Balkanlar’da neşv ü nemâ buluşunu 'Basra Bursa Bosna Güzergâhında Bir Mola: Üsküb Rifâî Tekkesi” ve Şeyh Sadeddîn Sırrî Efendi üzerinden anlatıyor.
Doç. Dr. Selami Şimşek, Doğu ve Batı Trakya gibi geniş bir coğrafyanın Rifâî meşâyihi ve tekkelerini ele aldığı yazısında bizlere şümûllü bir okuma sunuyor.
Üsküb Rifâî Dergâhı şeyhlerinden Mustafa Hazinedar Baba’nın mahdumu Râik Baba (Râik Hazinedar) ve Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi, değerli mütefekkîr Kenan Gürsoy Beyefendi ile yapılmış iki de röportajın bulunduğu Rifâiyye sayısı, içerdiği zengin tarîkat cihâzlarıyla da bizleri bir devre şâhid kılıyor.
Ehl-i tarîk, yevm-i mahşerde, her tarîkat pîrinin, mürîdlerini sancağı altına toplayacağını ve İki Cihân Serveri Efendimiz (s.a.s.)’in kutlu sancağı Livâü’l-Hamd’ın altına böylelikle girileceğine imân eder.
Fâtiha sûresinde işaret edilen sırât-ı müstakimin rehberleri olan, nimete eriştirilmiş Nebîler, Sıddîkler, Şehitler ve Sâlihlerin ruhâniyetleri üzerimize olsun. Vesselâm.