Cemil Meriç'in Dünyası kitabının ardından Meriç'e dair yine iddialı bir başucu kitabı... Çağımızın sancılı ve tutkulu düşünürlerinden Cemil Meriç'in külliyatı bugün için olduğu kadar gelecek için de gerçek bir kültür hazinesi niteliğinde. Yazdıklarını bile 'konuşarak' kaleme aldıran bu büyük usta, yakın tarihimizin tavan arasına itilmiş söyleşileriyle bu defa elinizdeki kitapta gerçekten 'konuşuyor'. Teyp bantlarında, gazete ve dergilerin sararmış sayfalarında unutulan konuşmaları, ders notları okuyucusuyla nihayet buluşuyor.
'Antakya Lisesi’nden bir adam çıkıyor ve yalnız Avrupa kültürü üzerinde değil, Hind kültürü üzerinde de, sadece Batı klasikleri üzerinde değil, kendi klasiklerimiz üzerinde de hakkaniyetle durarak önümüze cömert kapılarını açıyor kültür ve düşünce dünyasının. Balzac ile İbn Haldun kol kola onda. İhvan-ı Safa, adeta risalelerini yeniden yazıyorlar onun kalemiyle. Ali Şeriati ve Bediüzzaman Said Nursi de, Victor Hugo ve Proudhon da, Marx ve Weber de, Tevfik Fikret ve Mehmed Akif de beraber, dostça geziniyorlar onun binbir çiçekle müzeyyen bahçesinde.
Böyle bir bahçeye ne zamandır hasret olan Türk okuru, yalnız bahçedeki çiçeklerden değil, bahçıvanın bilgili, bilge ve kararlı sesinden ve duruşundan da etkilenmiştir besbelli. Gerektiğinde muhatabının başına öfke dağları yığan, gerektiğinde Ganj kıyılarında hikmet fıçılarını delen bu adam, sıra haksızlıklara uğramış bir tarihe, bir medeniyete, yeryüzündeki en büyük medeniyet dediği 'Osmanlı”ya geldiğinde adeta kanatlanıyordu.
Üslubunun şimşeğinden yayılan kıvılcımlar atom parçaları gibi sayfaların arasına dağılıyor, sloganikmiş gibi görünen hikmet ve arzu yüklü cümlelerde soluğu alıyor ve yazılarını içenlerin kanına karışıyordu birkaç dakikada. Sonra damarlardan patlama sesleri duyuluyordu içten içe. İşte bu, halis muhlis Cemil Meriç üslubunun ta kendisiydi.'
Mustafa Armağan