Tükendi
Gelince Haber Ver'1954’ten beri diyar diyar dolaşıyorum, Allah diyenlerin sayısı artsın diye.” diye başlıyor sözlerine 'Derdini Seven Adam” Hekimoğlu İsmail... Aksi halde gecenin ayazına, kışına, soğuğuna, yağmur, çamuruna aldırmadan uzak yakın demeden bir insanı rahatından eden başka ne olabilir!
Hekimoğlu İsmail çağrıldığı her yere bu mefkûre uğruna giderken onu takip eden ve ağzından çıkan her kelimenin kıymetini takdir ederek kayda geçen iki dostu da onunla beraberdi: Ali Erkan Kavaklı ve Recep Şükrü Apuhan...
'Zahmetini çekmediğin mal senin değildir” düsturuyla onlar da talip olmuşlardı zahmet çekmeye. Sordukları sorulara aldıkları cevaplarla yavaş yavaş şekillendi Derdimi Seviyorum...
Gidilen yerin, gelen insanların ihtiyacına göre, bazen akvaryumdaki bir balıkla giriyordu derdini anlatmaya, bazen kahvehaneleri dolduran kalabalıklarla... Dünyanın kendisi dert olmayınca alemde ilişki kurulan her nesne dertlere derman bir mevzuya sokuyordu Hekimoğlu’nu.
'Memleketin bunca meselesi var; sanatımız, edebiyatımız, mimarimiz, eğitimimiz... Çözüm bekleyen onca mesele varken siz hep dini sohbet yapıyorsunuz. Biraz da bunlarla uğraşmak gerekmez mi?”, 'Sizin hitap ettiğiniz kitleler iman meselesini halletmiş insanlardır. Bunu bildiğiniz halde niye konuşmalarınızın önemli bir kısmını imani meselelere ayırıyorsunuz?” sorularına verdiği tek cevap, 'İslamiyet’te meselelerin başı imandır. Bu meseleleri şimdiye kadar bin defa anlatmışsam, fırsat buldukça yüz bin defa daha anlatırım” oluyordu.
Aşkı, sevdası hayallerini süsleyen güzel 'İslamiyet” olan bir insanın sorulan her sorudan, her bakıştan, her hal ve tavırdan hakikate giden bir yol bulmasından, o hakikatle yatıp onunla kalkmasından, onu solumasından, onunla hayat bulmasından daha tabi ne olabilirdi?
'Bedava okuyacağımız bir kitap var. Onu her yerde bulur, her zaman okuyabiliriz. Akıcı ve sürükleyici bir üslupla yazılmış. Bu muazzam eser, kainat kitabıdır. Şunun bunun kütüphanesinde değil, gören gözlerin önündedir.” diyen Hekimoğlu, Derdimi Seviyorum’da gördüğü, duyduğu, okuduğu, tefekkür ettiği, paylaştığı, sevdiği, hasretini çektiği her şeyle kısacası hayatın bizzat kendisiyle kainat kitabının sayfalarını birer birer çeviriyor. Ta ki Yaratıcımıza giden yol üzerinde gölge yapan perdeler aralansın...