İnsanların inanma ve kutsal olana sığınma ihtiyacı hep vardı. Kitabi din, bir yere kadar bu ihtiyacı sağlarken, belli bir noktadan itibaren insanlar kendilerine daha somut ve kendilerine dini anlamda aracılık edebilecek kutsallar oluşturmaya başladılar. Esas olarak türbeler, yatırlar ve veli efsaneleri üzerinden gündelik hayatı sarıp sarmalayan bu inanç fenomeni, sadece ülkemizde olan bir şey değil, doğudan batıya dünyanın hemen hemen her yerinde, kutsala ihtiyacı olan insanın olduğu her yerde bulunuyor. Yazarlar ise, bu olguyu üzerinde çok fazla yoruma başvurmadan objektif verilerle ortaya koymaya çaba gösteriyorlar.
İnsanın inanma arzusu o kadar kuvvetlidir ki, zaman içinde dinin formel bilgilerinin yanında başka ritüeller ortaya çıkmaya başlar. Böylece, kitabi dinin yanında bir de halkın muhayyilesinde ve geleneğinde yüzyıllardır varlığını sürdüren inanış biçimleri ve yeni ritüeller doğar ve bunların tamamı bir bütün olarak 'yaşayan din” olgusunu meydana getirir.
Özellikle ülkemizde, gündelik hayatın din ile iç içe geçtiği yerlerden biri de türbelerdir. Dünyada çok farklı örnekleri de olan bu yerler, insanlar için ruhen rahatlama ve kutsal mekân arayışı ihtiyaçlarına karşılık veren birer umut kapısı. İlginç ritüellerin gözlemlendiği, çeşitli menkıbelerin anlatıldığı bu ziyaretgâhlar sadece insanla kutsal arasında bağ kurmuyor, aynı zamanda adeta bir terapi ve sosyalleşme mekânı olarak insanlara rahatlatıcı etkiler de sunuyor.
Ali Köse ve Ali Ayten, sosyal bilimler anlamında farklı okumalara kapı aralayan ve ülkemizde de çok yaygın olan bir inanç fenomeninin dünyadaki benzer örnekleriyle ilişkisini kurarak bu olgunun adeta fotoğrafını çekiyorlar